Eğitimde sistemsizlik

AK Parti iktidarları döneminde politikası bir türlü netleştirilemeyen alanların başında eğitim geliyor. Sadece “eğitimin muhafazakarlaştırılması girişimleri”, “İmam-Hatip’lerin yaygınlaştırılarak siyasallaştırılması” dışında herhangi adım atılamadı. İmkanı olan, hatta imkanı olmayan ancak imkanları yaratmaya çalışan binlerce veli çocuklarını özel okullara göndermeyi tercih ediyor. Bunun nedenlerini Milli Eğitim Bakanlığı’nın araştırdığını sanmıyorum.

Eğitimde ekonomik yük büyük oranda devlete değil ailelere yıkılmış durumda. TEDMEM’in 2024 raporuna göre, gelişmiş birçok ülkede eğitim tamamen kamu tarafından finanse edilirken Türkiye’de temel eğitimde bu oran yüzde 20.

Son tartışmaların yaşandığı “proje okullar” ise binlerce başarılı öğrencinin ve çocuklarının okullarda iyi bir eğitim almasını isteyen velilerin göz bebekleri idi. Bu okullara dair yaşanılan tartışma ise oldukça can sıkıcı. Yüksek puanla girilen “proje okullar”da binlerce öğretmen çalışıyor. 20 bine yakını yer değiştirme sistemine dahil oldu. Öğretmenlerin görev süreleri bu okullarda 4+4 olarak belirleniyor. Yani bir okulda öğretmen en fazla 8 yıl görev yapabiliyor. Bu okullarda spor, tekstil, bilim, fen ve sosyal bilim alanlarında uzmanlaşma sağlanabiliyor. 

Öğretmenler daha sonra süreleri dolunca yine tercihler yaparak başka okullara geçiş yapabiliyor. Bu öğretmenler yıllar içerisinde hem bu okullarda deneyim kazanmış hem de geçmişleri itibariyle kendini ispat etmiş öğretmenler. Bu öğretmenlerin yer değiştirmelerinde müdahale edilmediği sürece bir problem aslında yok. Ancak asıl sorun da tam bu noktada başlıyor. Bu yer değiştirmelere bakanlığın ve “iktidara yakın sendika” olarak bilinen Eğitim Bir-Sen’lilerin müdahalesi ile tartışmalar başlıyor. Yani bakanlık uzun yıllardır bu okullarda görevde olanları “merkeze çekip” yerlerine daha önce AK Parti’den aday adayı olmuş, milli eğitim müdürünün akrabası olan ya da sadece iktidara yakın sendikada diye inisiyatif kullanarak atamalar yapmaya başladı. Bakanlık bu durumu, “çalışkanlıkları ve performansları ile ön planda olan öğretmenleri getirdik” diye açıklıyor. Ancak bu “rutin” açıklama tartışmaları gidermiyor. 

Yapılan atamaların kriterlerine dair kamuoyuna yapılmış net bir açıklama yok. Ortada şeffaflık olmayınca da binlerce öğrencinin ve velinin endişelenmesinden daha doğal bir şey olamaz. Türkiye’de eğitim, her dönem yapılan müfredat ve program müdahaleleriyle kadar biraz daha geriye götürülürken, velilerin bir de bu adımdan rahatsız olmamasını beklemek büyük hata olur. 

Eğitimde bir karar alırken, öğretmenin, ailenin ve tüm bu süreçlere dahil edilsin diye kurulmuş “Okul-Aile Birlikleri”nin görüş ve önerileri ile hareket edilmesi yerine “referans” ve “bana yakın” görüşü ile hareket edildiği zaman en büyük zararı yine zaten büyük sorunlar ile boğuşan eğitim sistemi görüyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın da bakandan bakana değişen sistemini artık sistemsizlik halinden çıkarıp gelecek nesillere sistemli, çağdaş ve bilimsel bir eğitim modelini hayata geçirme hedefine odaklanması gerekiyor. Ancak ne yazık ki böyle bir ışık yok.

Son olarak bu okullarda protestolara katılan çocukları, “provokatör”, “terörist” gibi suçlamak, geleceğimiz olan başarılı bu çocukları ötekileştirmek kimseye fayda sağlamaz. Soruşturma ve okuldan atmaya kadar varan tehditlerden bir an önce vazgeçilmesi gerek…