Çocuklar suç batağında: Çocuk suçluluğu bir sonuçtur

Türkiye’de çocukların suça karışma oranına ilişkin değerlendirmelerde bulunan uzmanlar, “Çocuk suçluluğu bir sonuçtur; nedenlerini sorgulamadan çözüme ulaşmak mümkün değildir” açıklamasında bulundu

Refah seviyesinin her geçen gün düştüğü ve ekonomik krizin toplumsal yapı üzerindeki olumsuz etkilerinin sürdüğü Türkiye’de, suç oranlarındaki artış da devam ediyor. Bununla birlikte 18 yaş altı çocukların suça karışma oranlarındaki yükselme de paralel seyirde sürüyor. Her geçen gün öznelerinin henüz reşit olmamış çocuklar olduğu gerek şiddet gerek hırsızlık gerekse cinayet olayları gündemdeki yerini koruyor. Bunula ilgili olarak Adalet Bakanlığı tarafından paylaşılan verilere göre, 2024 yılında 211 bin 940 çocuk hakkında suç dosyası açılırken, 63 bin 712 çocuk hakkında mahkumiyet kararı alındı. İzmir Sosyoloji Derneği Başkanı Sadık Aktaş ve Her Yer Çocuk Derneği Başkanı Sedanur Uğur, konuya ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 

AKTALŞ: ADALETSİZLİKLER DAHA BÜYÜK

Verilerle ilgili konuşan Aktaş, “Bu rakamlar sadece sayı değil; aynı zamanda geleceğimizin kırılan parçaları. Bu tabloya bakarken, sadece suçları değil, bu suçlara götüren yolları da görmek zorundayız” ifadelerini kullandı. Aktaş, değerlendirmesine şöyle devam etti: “Çünkü çocuk suçluluğu bir sonuçtur; nedenlerini sorgulamadan çözüme ulaşmak mümkün değildir. Hele ki söz konusu Z kuşağı gibi teknolojiyle büyüyen, beklentileri yüksek, ancak imkanları sınırlı bir kuşak olduğunda, durum daha da derinleşiyor. Z kuşağı, yani yaklaşık 1997-2012 yılları arasında doğan çocuklar ve gençler; dijital çağın çocukları. Bilgiye ulaşmaları kolay ama eşitliğe ulaşmaları zor. Onlar için dünya büyük ama adaletsizlikler daha da büyük. Adalet Bakanlığı'nın verileriyle ortaya çıkan tablo, aslında bu kuşağın içinde bulunduğu sosyal krizin yansımasıdır. 2023 yılında Cumhuriyet Başsavcılıklarında çocuklarla ilgili 188 bine yakın dosya hazırlanmış. En çok işlenen suçlar ise ‘vücut dokunulmazlığına karşı suçlar’ ve ‘malvarlığına karşı suçlar’ olarak öne çıkıyor. Z kuşağının duygusal patlamaları, dijital şiddetin içselleştirilmesi, sosyal medya baskıları, aile içi ilgisizlik ve umutsuzluk döngüsü bu suçlara zemin hazırlıyor.” 

SUÇ KAYNAĞI TOPLUM 

Suça karışan çocukların sistem tarafından göz ardı edilen bireyler olduğunu vurgulayan Aktaş, “Bu çocuklar sistemin dışladığı değil, göz ardı ettiği bireyler. Suçun kaynağı çocuk değil; onu koruyamayan, eğitemeyen ve yönlendiremeyen bir toplumdur. Bu noktada devletin sadece ceza veren değil, koruyucu-önleyici bir mekanizmaya dönüşmesi şart. Örneğin, ‘Danışmanlık tedbiri’ verilen 51 bin 386 çocuk var. Bu, doğru müdahaleyle ne kadar çok çocuğun yeniden kazanılabileceğinin de göstergesi. Ancak bu sayı, aynı zamanda suça sürüklenmenin ne kadar yaygınlaştığını da gösteriyor. Eğitim, psikososyal destek, ekonomik iyileştirme ve toplumsal duyarlılık; bu alanlarda ciddi reformlara ihtiyaç var” diye konuştu. 

GENÇLİĞİN ENERJİSİNİ YÖNLENDİRMEK GEREK 

Aktaş ayrıca, gençlerin sanata, spora, bilime yönlendirilmesi gerektiğine dikkat çektiği açıklamasını şöyle noktaladı: “Gençliğin enerjisini bastırmak değil, yönlendirmek gerekiyor. Suçun değil sanatın, bilimin, sporun konuşulduğu bir gençlik inşa etmek gerekiyor. Çocukların öncelikle nitelikli bir eğitime ve bunun yanı sıra aile destek programlarına ve sosyal yaşamlarını kuşatacak ve onları geliştirecek programlara ve sosyal gruplarını bir amaca bağlamalarını sağlayacak felsefi eğitimlere ihtiyaç var. Çocuklardaki suç oranı sistemden kopuşlarını ve toplumsal normlardan uzaklaşmalarına örnek teşkil ediyor. Yani sistem güvenirliliğini yitiriyor, sosyal bağlar çözülüyor ve gelecek projeksiyonu olmayan ergen enerjilerin suça karışma oranı yükseliyor. Bu yaş grubunu tekrardan toplumla bağını güçlendirecek önlemler alınmalıdır. Burada Toplumsal Dönüşüm Zorunluluktur.  Onların yeteneklerini açığa çıkaracak bir eğitim sistemi, destekleyici sosyal politikalar ve katılımcı bir kültürel atmosfer yaratılması gerekiyor. Kolektif eğitimler, kolektif sporlar, kolektif sanat; yani toplulukla bir arada gelişmesini sağlayacak danışmanlık hizmetleri ve yol gösterici programları çocukların önüne koymalıyız. Bunu yapmazsak toplumun geleceği ve aynası olan bu yaş grubunun gelecekte nasıl bir şeye dönüşeceğini tahmin etmek zor değil.” 

UĞUR: SUÇA KARIŞMASININ ÖNÜ AÇILIYOR

Çocukların suça karışma oranıyla ilgili öncelikle toplumsal atmosferin değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Uğur, “Şu anda hem dünyada hem de ülkemiz özelinde ciddi bir şiddet ortamı içerisinde yaşıyoruz. Hemen yanı başımızda iki savaş gerçeğini ve Gazze’de soykırım gerçeğini biliyoruz” dedi. Uğur, konuşmasına şöyle devam etti: “Savaşın yanı sıra büyük bir yoksullukla yaşamak zorunda kalan milyonlarca insan olduğunu biliyoruz. Geleceksizlik, yoksulluk sarmalı çocuklarda da hızlıca para kazanıp ailenin geçimine destek olma zorunluluğunu doğuruyor. Hızlıca para zorunluluğu okul terklerine sebep oluyor. Ve böylelikle çocuklar aslında tam da nasıl işlediğini bilmediğimiz şartlarda çalışmaya başlıyorlar. Yoksul mahallelerde yaygın olan işleri (uyuşturucu satma, çeteleşme gibi) öğrenmeye, yapmaya başlıyorlar. Siyasi iktidar da barınma, beslenme, eğitim, sağlık önemli temel hakları uygulamaya koymadığı bir politika izliyor. Böyle bir atmosferde çocukların suça karışmasının önü açılıyor. Çocukların suça karışmasını önleyici koruma politikalarının uygulanmadığını ancak hızlıca cezalandırıldığına tanık oluyoruz. Ülkemizde giderek artan çocuklar arası şiddet sorununun, arka plandaki asıl kaynaklarının görmezden gelinerek ve ‘cezaya’ indirgenerek tartışılması karşısında kaygı duyuyoruz.  Çocuklar, bir toplumun, sınıfın içine doğarlar. Çoğunlukla yoksullukla doğrudan ilişkili olarak şiddet, ihmal, dışlanma, türlü hak ihlali ve ayrımcılık dolayısıyla başka çocuklara karşı, kanunlar tarafından suç olarak tanımlanan eylemlere yönelirler. İktidarın eğitim, barınma, beslenme politikaları çocuğun üstün yararını gözetmekten oldukça uzak. Kendi ve sermayenin çıkarına olacak her şeyi adım adım ülkede gerçekleştiriyorlar.” 

ADALET DÖNÜŞÜMLE MÜMKÜN

Uğur, suça sürüklenen çocukların arkasında onların korunmasını sağlayamayan bir toplum, bir ihmal zinciri olduğuna dikkat çekti. Adaletin cezayla değil dönüşümle mümkün olacağını vurgulayan Uğur, şunları kaydetti: “‘Suça sürüklenen’ her çocuğun arkasında, onun korunmasını sağlayamayan bir toplum, bir sistem ve bir ihmal zinciri vardır. Adalet ise cezayla değil; anlayış, koruma ve dönüşümle mümkündür.  Medya ve kamuoyu, suçla ilişkilenmiş olan çocukları ‘canavarlaştıran’ dilden uzak durmalı, tüm çocukların haklarını gözeten bir sorumlulukla hareket etmelidir.  Çocukları akranlarına, birbirlerine karşı şiddete iten yapısal nedenler –şiddet, yoksulluk, dışlanma, eğitim ve koruma sistemlerindeki eksiklikler– görünür kılınmalı ve bu alanlarda etkili sosyal politikalar hayata geçirilmelidir. Ülkemizde çocuk adalet sistemi çocuk hakları odaklı işletilmiyor, var olan mevzuata dahi uyulmuyor. Koruyucu, önleyici, güçlendiren bir politikadan ziyade cezalandırıcı -çoğunlukla da hapis- uygulamalar artıyor. Bu noktada çocuk adalet sisteminin de derhal çocuk odaklı ilkelere dönmesi gerekiyor. Talep etmemiz gereken şey tüm çocukları koruyan ve güçlendiren, çocuk hakları odaklı politikaların acilen hayata geçirilmesi olmalıdır. Adil ve çocuk hakları odaklı hukuki süreçler tüm çocuklar için geçerli olmalıdır. Aksi halde hukuksuzluk ve faşist adımların egemen olduğu ülkemizde bu tip olayların tüm çocuklar için olumsuz sonuçlar doğuracağını görmemiz gerekir.”